وَلَآ أُقْسِمُ بِٱلنَّفْسِ ٱللَّوَّامَةِ ﴿٢﴾
Yine hayir, yemin ederim o sürekli kendini kinayan nefse.
أَيَحْسَبُ ٱلْإِنسَٰنُ أَلَّن نَّجْمَعَ عِظَامَهُۥ ﴿٣﴾
Insan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacagimizi mi saniyor?
بَلَىٰ قَٰدِرِينَ عَلَىٰٓ أَن نُّسَوِّىَ بَنَانَهُۥ ﴿٤﴾
Evet, bizim onun parmak uçlarini bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.
إِلَىٰ رَبِّكَ يَوْمَئِذٍ ٱلْمُسْتَقَرُّ ﴿١٢﴾
O gün varilip durulacak yer, ancak Rabbinin huzurudur.
يُنَبَّؤُاْ ٱلْإِنسَٰنُ يَوْمَئِذٍۭ بِمَا قَدَّمَ وَأَخَّرَ ﴿١٣﴾
O gün insana, yapip öne sürdügü ve geri biraktigi ne varsa bildirilir.
فَإِذَا قَرَأْنَٰهُ فَٱتَّبِعْ قُرْءَانَهُۥ ﴿١٨﴾
O halde biz onu okudugumuz zaman sen onun okunusunu takip et.
تَظُنُّ أَن يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌۭ ﴿٢٥﴾
Anlar ki kendisine belkiran (bel kemiklerini kiran belali bir is) yapilir.
أَلَمْ يَكُ نُطْفَةًۭ مِّن مَّنِىٍّۢ يُمْنَىٰ ﴿٣٧﴾
O, dökülen erlik suyundan bir damla (sperm) degil miydi?
ثُمَّ كَانَ عَلَقَةًۭ فَخَلَقَ فَسَوَّىٰ ﴿٣٨﴾
Sonra bir aleka (embriyon) oldu da Rabbi onu biçime koydu, sonra sekil verdi.
فَجَعَلَ مِنْهُ ٱلزَّوْجَيْنِ ٱلذَّكَرَ وَٱلْأُنثَىٰٓ ﴿٣٩﴾
Ondan da iki cinsi; erkek ve disiyi var etti.